İçeriğe geç

Ses titreşimleri hayatımızı değiştirecek

Deniz Unay Independent Türkçe için Murat Pınar Özdemir ile konuştu
Ses titreşimleri hayatımızı değiştirecek

Titreşimsel ses terapaisi gelişen teknoloji ile birlikte artık kendisine daha fazla alan buluyor.

Osmanlı’da psikolojik rahatsızlıkları olan hastaların müzik ile tedavi edildiğini biliyoruz, hatta müzik ile tedavinin ilk olarak Türkler tarafından uygulandığı tarih kitaplarının satırları arasında yer alır.

Nöromodülasyon alanında başarılı çalışmalara imza atan Murat Pınar Özdemir’e bu alandaki merek edilen gelişmeleri sizin için sordum.

Murat Pınar Özdemir1.jpg
Murat Pınar Özdemir, Independent Türkçe için Deniz Unay’ın sorularını yanıtladı

Murat Pınar Özdemir, sinema müzikleri bestecisi olarak uluslararası alanda ödül sahibi bir beste yazarı. Bu yıl yapılması planlanan Mersin Film Festivali jüri başkanlığı görevini de yürütütüyor.

Bunun yanı sıra ışığın, seslerin ve sinyallerin insan ve hayvan beyninin üzerindeki etkilerinin; fizyolojik, biyolojik ve psikolojik olarak rezone olmalarını kapsayan, iyileştirici seslerin etkileri üzerine geliştirdiği tekniklerle uygulamalar yapmakta olan bir akademisyen.

– Ses ile tedavi mümkün mü?

Ses öznel, mekanik titreşim ise nesnel bir kavramdır. Bu nesnel bilgi paketini, öznele dönüştürecek olan şey ise kod çözücü olarak da nitelendirilebilecek olan ve korteks adı verilen beynin bir bölümüdür.

Her ne kadar parkinson ve alzheimer gibi demans nitelikli hastalıklar ve nöromasküler disfonksiyonel hastalıkları temel alacak, yüksek Hertz şiddetine frekanslara sahip seslerin deri altı kıkırdak kemik ve tüm bedendeki nörokimyayı etkileyecek biçimde uygulamaları günden güne ilerlemekte olsa da bütün bu ilerlemeleri EEG cihazlarından elde edilen istatistiki verilere göre almaktadırlar.

Ses ve sinyal tedavisi alanındaki gelişmelere gelecek olursak ne yazık ki ihtiyaçlar boyutunda konumlanmış durumda olmadığının altını çizmeden geçemeyeceğim. 

Ne yazık ki şuan için hala beynin verilerine kafatası üzerinden ulaşabiliyor ancak invaziv şekilde beynin içine yapılan intrakortikal girişler ile beynin içinde gerçekten etkileri ölçebileceğimiz nöral popülasyonları fark edecek tetkik yaklaşımları uyguladıkça beyin bölgelerindeki kan ve oksijen ilişkisine bağlı elde edilen sonuçlara göre bulunan beden, beyin yani biyolojimizin frekans ve sinyallere göstereceği olumlu ve uyumlu tepkilere göre bu alandaki tıbbi gelişmelerin zamanla artacağı öngörülmektedir.


– Müzik detoksu hakkında ne düşünüyorsunuz? Dinlediğimiz müzik ve kullandığımız kulaklıklar bizi psikolojik ve biyolojik olarak etkiliyor mu?

Bu konuda beyin ve biyolojinin sağlıklı manyetik alan yayınını oluşturmasını sağlayan nörokimya bizim çıkış noktamız olmalı.

Biz buna müzik detoksu olarak değil de nörokimyamızı sağlık içeren manyetik alan oluşturmayan titreşimlerden uzak kalmak olarak düşünmeliyiz ve buna takdir edersiniz ki elektromanyetik alanlar da girmektedir.

Yani wi-fi ve bazı istasyonlarının yaydığı *G* isimli istasyonların etkilerinden de bahsediyorum burada.

Bedenimizin sonsuz dil biliyor olduğunu söylemek isterim. Bu dil sonsuz lehçe ve sonsuz cümle öbeği içermektedir ve bu cümlelerin ana noktaları proteinler olarak ele alınmalıdır.

Bedenimizde hücrelerimizin birbirleriyle anlaştıkları mesaj ve iyon paketlerine yüklü aksiyon potansiyeli taşıyan paketlere protein demek yanlış olmaz.

Protein molekülleri sağlıklı mesajları ileten proteinler olduğu müddetçe bir sorun teşkil etmez ancak iyileştirici mesajları ulaştıramayan bozuk protein düzenleri bizim hastalık dediğimiz nöral iletişimsizlik, bozulan hücreler, kanser, parkinson, alzheimer gibi ve hatta hastalıklara sebep olan iletişimsizliklere dahi sebep olmaktadır.

Öyleyse müzik detoksu derken, bizi iyi hissettirmeyen titreşimler içeren müziklerden kaçınmanın yanı sıra, iyi hissettirmeyen ortamlardan ve ses öbeklerinin içinde kalmaktan uzak durmaya da dikkat etmeliyiz.
 

 

– Metropollerde artan ses desibeli sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Metropollerde artan ses desibeli natürel ses armoniklerini duymamızı engellemektedir.

Kulağımızın içindeki apex adı verilen ve ses algılama işlevi gören Cilia Cell adı verilen ses kıllarının yaklaşık 1 milimetre alan boyutunda algıladığı seslerin oluşturduğu armoniklerden çözülen kodlara göre bu durum nörokimyamızı etkilemektedir.

Natürel ses ve harmonikler ne kadar az olursa bizim de o kadar stres içerisinde olduğumuzu söylemek mümkündür.

Zira algılanan her mekanik titreşim beyin için çözülmesi gereken bir kod olarak ele alınmalıdır.

Bu durumda insan kendine hangi kodlarla yaşaması gerektiği sorusunu sormalıdır.


– Yapay sesler ve doğal sesler arasında bir değerlendirme yapabilir misiniz? “İnsanlık medeniyetin gelişimi ile doğadan ve doğal seslerden uzaklaşarak yapay seslere maruz kaldı…” Bu konuda görüşünüz nelerdir?

Dinlediğimiz şarkılar birer yapay ses bütünü içermektedir. Bu müziklerdeki doğal sesler olarak adlandırılan insan sesi ve çeşitli doğal olarak isimlendirilen enstrümanların birleşiminden ortaya çıksa da dinlediğimiz şarkılar ve müzikler daima yapay seslerdir.

Bunun dışında doğal sesler dediğimiz seslerin bile rahatsız edici aralıklarda, genişliklerde ve tınılarda olması da mümkündür.

Beynimiz sesleri devamlı çözmekle meşgul olurken bir süre sonra yorulur. Bu yorulmayı ampuldeki telin akkor olması ve yanma olayı olarak düşünmeliyiz.

Zira beynimiz elektrik titreşimleriyle çalışırken, direnç görevi gören nöronlar içinden geçen elektriği aktarırken yorulmaktadır. İşte biz bunu gülük hayatımızda “Kafam şişti”, “Bunaldım” olarak tanımlıyoruz.

Öyleyse “Yapay sesler insanı rahatsız eder, doğal sesler insanı iyileştirir” demek yerine; insana iyi gelen aralıklardaki ses sinyal ve frekanslarla rezone olan ortamlar oluşturarak, rehabilitasyon noktalarında insanların iyi hissetmelerine yardımcı olmalıyız.

Tüm bunlardan yola çıkarak deniz kenarları, akarsu kenarları, ormanlar ve yüksek dağların insana iyi gelmekte olduğu kanısına varılabilmektedir.

Ancak şu da bilinmelidir ki sağlık durumu, bilgi ve besini özümseme, işleme, dinlenme ve algılama kapasitesi beynin alfa&teta işletim süreci içerisinde artmaktadır.


– Ses kirliliği nedir ve toplumu nasıl etkiler?

Toplum dediğimiz kavram bir arada bulunan, toplu olarak yaşayan ve komün biçimde bir araya gelerek birbirini etkileyen bir çemberdir.

Ses kirliliği denen konu ise müzik fiziği açısından bakılması gereken bir konudur.

Uyumsuz seslerin bir araya gelmesini biz her ne kadar kirlilik diye adlandırsak da buna kakafoni demek çok daha doğru olur ve bu uyumsuzluğu yaratan seslerin bir araya gelmesi bizleri toplum olarak birbirini anlamaktan uzak bir yapıya sokar. Zira her beden ve biyoloji kendini içgüdüsel olarak koruma eğilimindedir.

Yaşamın devam etme zorunluluğu, beyninin temellerine ekilen sempatik aktivite ile kontrol edilen kalp, damar ve koruyucu immün sistem etkisi ile kontrol edilen bir durumdur ve biz insanlar bu durumu ne yazık ki kontrol edememekteyiz.

Schuman Rezonansı olarak bilinen alt beyin frekans aralığında yaşayan natürel habitat; sağlık ve esenlik için insana destek olmaktadır.

İnsanların denize, ormanlara, güzel havaya ve kaliteli ortamlara ulaşması mümkün olduğu kadar son derece de önemlidir.


– Pandemiyle birlite Türkiye’de uygulamaya koyulan gece yarısı 01.00’e kadar olan müzik yasağı için ne düşünüyorsunuz? Dünyada böyle uygulamalar var mı?

Küçük bir araştırma ile görülebilir ki; dünyada birçok ülkede gece yarısından sonra açık alanlarda müzik yayını yapılması kanun nezdinde halkın refahı düşünülerek yasaklanmıştır.

Bunu ülkemize uygulamak bazı yerlerde doğru ve gerekli olduğu kadar, bazı yerlerde de istisnai hususlara göre değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyim.

Akşamüstü saatlerinden itibaren gece yarısına yakın bir saate doğru dinlenmeye ve yenilenmeye geçen karaciğerin, tüm vücut enzim, hormon ve kan içeriklerini düzenleyen faaliyetine sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi ve bu dinlenmenin de ertesi gün gerekli olabilecek biyolojik enerjinin altyapısı olması sebebiyle gece yarısına doğru dinlenme ihtiyacı duyulmaktadır.

Bu sıralarda yapılacak her türlü nöromasküler hareket vücut kimyasını dengesizlik yönünde bozabilir.

Vücudun İhtiyaç duyduğu enerjiler besinlerden karşılanmak zorundadır, dolayısıyla gece yarısına doğru karaciğerin bedenimizin salahiyeti açısından gerekli görevi yapabilmesi için dinlenmesi gerekmektedir.

İşe bu vesileyle bakacak olursak gece saatlerinde sakin ve sükûnet içeren tınılardaki müziklerin tüm bedeni, biyolojik ve psikolojik olarak dengeli biçimde rahatlatmasına yardımcı olabilir.

Ancak gece saatlerinde dinlenilen müziğin parasempatik aktiviteyi düzenleyecek ve devreye sokacak sakinlikte olmasına özen gösterilmelidir.


– Sosyal medyada izlenen kısa videolardaki ses karmaşası sağlığı nasıl etkiliyor ? 

Aslında ben sosyal medya üzerindeki kısa videoların insanların odaklanma yeteneklerini gittikçe azalttığını düşünenlerdenim.

Seçtiği konuya odaklanan insanların sinir sisteminde nöral popülasyonların temsili transmitter iletişiminden nöroplastieite aşamasına geçtiğini istatistiki verilerden gözlemleyebilmekteyiz.

Yani kendinizi geliştirmek istediğiniz alanlardaki yazılar videolar ve edimler ile bir alanda son derece başarılı olabilirsiniz.

Çünkü beyin ve sinir sistemi bunu yapmaya muktedir bir nöromasküler sisteme sahiptir; ancak sürekli değişen kısa videolar, öylesine bakıp geçilen, odaklanmayı engelleyen ve ön beyni kullanmayı neredeyse sıfıra indiren tabiri caizse kafa değiştirmek için yapılan edimlerin zararlı olduğunu düşünüyorum.

Tabii ki bu durum insanlar için eğlenceli sayılmaktadır. Bunun nedeni ise uzun sürekli olarak bir odağın olmaması ve odaklanmamış beyni rahatlatmasıdır.

Odaklanmayan beyin bir süre sonra bunu ayırt edemeyecek ve odaklanmamayı hedefleyecektir. Çünkü sinir sistemi öğrenen bir bilgisayar gibidir.